Merhaba değerli blog severler. Bugün ilk blog serim olan hasbihale başladığımı belirtmek için ve bu serimin ilk yazısını yazmak için buradayım. Hasbihal aslında kelime anlamı olarak karşılıklı edilen sohbettir. Sohbet etmeyi özellikle de sevdiğim insanlarla bazı konulardan konuşmayı çok severim. O kadar ki bunu blog ortamına da taşımak istedim. Değerli blog yazarları ile iki çift laflaşmak isteği ile ilk "Hasbihal" yazıma başlıyorum.


Liseliler bilmez eskiden yumiyum diye bir şekerleme vardı. Ne melun şeydi o? Annemizin bakkala ekmek almaya gönderdiği zamanlarda artan paraya sadece bunu alabildiğim zamanları bilirim. En ucuz şekerleme olması onu çokça tüketebilme şerefine eriştirdi bizdi. İnsanın dişlerine yapışan, yenilmekle çiğnenmek arasında bir madde ile yapıldığı hissi veren bu şekerlemeyi yıllar sonra aklıma getirip "Özledim lan!" diyeceğimi hiç düşünmezdim. Sanırım yaşlanıyoruz arkadaşlar. Dedelerimizin ve ninelerimizin "Hey gidi günler" dediği anlarda off puff diye iç geçirdiğimiz zamanlar olmuştur. Şöyle düşünüyorum da ben yumiyumu bile özler hale gelmişim kim bilir o koca çınarlar ne kadar büyük hasretler taşıyorlardır yaşlı ve yorgun yüreklerinde?


Şu haber sitelerine ciddi derecede kıl oluyorum. Adamlar ilgi çekmek için yapmadığı şebeklik neredeyse kalmadı. Hatta bu yeteneklerini öyle geliştirdiler ki şebekleri bile solladılar diye düşünüyorum. Bu adamlar için Transfer edilen bir oyuncunun Cristiano Ronaldo ya da Messi ile daha önce bir maç yapmış olması onlar için çok büyük bir nimet. Zira bu sayede insanlara transfer edilen oyuncuyu Messi ya da Ronaldo ile aynı fotoda gösterip heyecanlandırabilmeleri muhtemel. Bizim gariban insanımız manşette Ronaldo fotoğrafını görünce habere tıklayacak ve tıkladığında o da ne? Asıl transfer edilenin fotoğraftaki Ronaldo yerine çok da tanınmayan bir futbolcu olduğunu anlayacak.

İnsan duygularıyla alay etmelerini geçtim artık gerçek haberlerine de inanılmaz hale geldiler. Adamlarda siyasetçilerimizi sollayacak potansiyel var. Geçenlerde deprem oldu Allahtan kaybımız olmadı haberi Türkiye'de Deprem manşetiyle görünce yine Akdenizin ortasında ufak çaplı bir sarsıntıdır diye girmedim bile. Meğersem baya ciddi bir olaymış. Olayın vahimiyetini siz düşünün. Şu yalancı çoban hikayesi vardır meşhur. Bence o hikaye tam da haber siteleri için yazılmış.


Yine nostalji yapalım. Çocukken en sevdiğim oyuncaklarım legolardı. Ulan ne oynardım be? İlk lego ile tanışma zamanımı asla unutmam. YeniYüzyıl diye bir gazete vardı. Reklamlarda yarın gazeteyle birlikte lego verileceği söyleniyordu. Ama ne lego? Reklamı hala unutamıyorum. Çocuklar legolarla oynuyor ama legoların boyutu çocuklarınki kadar. Dedim lan bunu gazete nasıl verecek? Hemen ertesi gün çocuk halimle 1 km yol yürüyüp o gazeteyi almak için çabaladım. Çünkü mahallemizde o gazete satılmıyordu. Legolar elime geçince yaşadığım tramvayı ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Reklamlarda hayvan gibi görünen legoların küçük bir poşet içinde zeytin taneleri kadar oyuncaklar olduğunu öğrendim.  Bak gene kötü konuşturacaklar beni şimdinin haber siteleri eski zamanların gazeteleriyle aynı mantıkta. Hadi şimdi anlarım atlatırım da ulan çocukken ne yıkıyorsunuz hayallerimi?

Yine de çok severdim legoları. O ilk tanışmamızdaki tramvayı dahi unutmuş ve kısa sürede alışmıştım onlara. Ama onlarla benim maceram çok absürt bir anıyla noktalanmak zorunda kalmıştı. Olay şöyle gelişti:

Odamın içinde alabildiğine yere serptiğim legolarımla oynarken annem bir şey almak için içeri girer ve girer girmez benim rastgele odaya saçılmış legolarımdan birine basar. Yazık kadında ne acı yaşatmış ki can havliyle legoları topladığı gibi mahalledeki çöp konteynırına fırlatır. O gün annemin ayağına batan legonun acısıyla, ben ise çöpe giden legolarımın sancısıyla anılarıma kazınan önemli bir zaman dilimiydi. İnanın kaç yaşına geldim hala o güzelim legolarımdan hevesimi tam alamamışlığın verdiği açlıkla nerede bunlarla oynayan bir çocuk görsem oyununa dahil olurum.