Fransız "Charles Fourier" bir kitabında şu şekilde tanımlar medeniyeti:
"Medeniyet iki sütun üzerinde yükselir: Süngü ve açlık. Dolandırıcılarla namussuzların gönlüne göre bir düzen. Mutlak hakim: Para.
Geçmişleri kanla yazılı medeniyetin münasebetleri yalan üzerine kurulu: Yalan, kin ve kalleşlik. Medeni insan toplumsal bir yılandır. Nezaket ve terbiye icabı yalancı olmak zorunda...
Medeniyet, masallarla beslenir. Şiir ile nesir hep fazilet ve mutluluğu anlatmalı. Oysa medeniyette adet, boğazlaşmaktır, bir hüküm uğruna boğazlaşmak. Hem de manası ve ne işe yaradığını anlamadan. Delil mi istersiniz? İnsan hakları ve hürriyetleri için yapılan katliamlar ortada.
Medeniyet üçkağıtçılara saraylar yaptırır, dahilere kümes..."
Şu satırları okuduğunda medeniyetin en güzel ve kusursuz tanımının bu olduğuna kimsenin şüphesi olacağını sanmıyorum. Tıpkı Mehmet Akif'in "Tek dişi kalmış canavar" olarak anlattığı gibi Fourier de çok harika bir betimleme yapmış medeniyet denen safsata üzerine.

Her defasında bize ve doğu ülkelerine ders vermeye kalkan batılı ülkelerin en büyük dayanağı olan medeniyet kavramı yıllardır ülkemiz ve insanımız üzerinde bir kırbaç gibi sallandı. Ne zaman benliğimize dönmek istesek bu medeniyet denen rezil kırbaç batı tarafından vuruldu sırtımıza. Tarihimize küfrettirildik. Benliğimizden nefret ettik. Medeniyet uğruna batının en hayasız alışkanlıklarını kendimize amaç edindik. Ama tüm bunlara rağmen hala medeni ve batılı değildik.

Medeniyet, içine girmek için can atan aptallara kuş sütünden bir şelale gibi sunulan irinden bir nehirdir. Tek bir medeni vardır ve tek bir medeniyet: Batı. Doğunun sömürüye başvurmamış çocukları daima medeniyetsiz olmaya mecburdur. Edep, haya ve acımak medeniyetin lügatinde olmayan ve asla olmayacak yegane kelimeler. Sevgi sahte, insanlık sahte ve göz yaşı sahte. Tek bir amaç: Medeniyet için sömür, sömürmek için medeni ol.