2. Abdülhamid Osmanlı İmparatorluğunun en zor zamanında ateşten gömleği giymiş dahiyane bir padişahtır. Onun padişahlığı sırasında imparatorluk denge politikası ile tek asker şehit edilmeden pek çok sınır korunmuş, İttihat ve Terakki Fırkasının ülkeye ihanet ettiği ve darbe gerçekleştirdiği zamana kadar sınırlarda büyük çaplı değişiklik olmamıştır. Öte yandan önemli meselelerden biri olan Ortadoğu Petrolleri hakkındaki bir gerçeği ve çağın dehası Abdülhamid'in Filistin'de ve Ortadoğu'da arkeolojik araştırma adı altında petrol tespiti yapmak isteyen Yahudi ve İngiliz araştırmacıları emrindeki askerler vasıtası ile nasıl takip ettirdiğini anlatayım.

ABD dünyanın uydusu aya ilk defa insan gönderdiğinde asıl amaç aya ziyaret değil, aydan dünyanın yer altı zenginliklerini tespit ederek bu önemli bölgeleri ele geçirmekti. Nitekim aya giden ilk insanlardan bu yana ABD dünyanın uydusunu seneler geçmesine rağmen bir daha ziyaret etmemiştir. Nedeni ise istenen bilgileri yani dünyanın yer altı zenginliklerinin krokisini almış olmaları ve bu kaynakları günümüzde de yeterince sömürüyor olmalarıdır.

Aya gönderilen ilk insanlardan sonra ne hikmetse Ortadoğu'da bir arkeoloji merakı başlamıştır. Yahudiler ve
İngilizler 2. Abdülhamid'den çeşitli arkeolojik kazı izinleri alarak pek çok bölgede petrol arayışına girişmişlerdir. Bunun altında bir art niyet yattığını zaten sezen padişah, zamanının en büyük istihbarat örgütünü kurmuş bir kişi olarak emrindeki adamları bu kazıları yapan kişilerin yanlarında hamal olarak çalışmaları için göndermiştir. Zamanla arkeolojik kazıların bahane olduğu ve asıl amacın petrol alanlarının tespiti olduğu bilgisini alan 2. Abdülhamid adamları vasıtası ile İngiliz ve Yahudilerin tespit ettiği bu petrol kuyularını bir harita üzerinde işaretleyerek bu önemli arazileri kendi cebinden ödediği para ile şahsına binayen satın alır. Bu sayede asrın dehası Abdülhamid hem tek kuruş ödemeden son teknoloji ile petrol kuyularını tespit etmiş, hem de İmparatorluğun kaynaklarında gözü olan Yahudi ve İngilizlere açık kapı bırakmayarak bu arazileri satın almıştır.

Buraya kadar her şey güzel. Ancak asıl mesele bundan sonra başlıyor. Petrol sahalarının bir bir sultan tarafından satın alındığı haberini alan Yahudi ve İngilizler kısa bir şaşkınlık geçirdikten sonra yeni planlarını devreye sokar ve daha önceden okullarında okuttukları kendi kirli bilgileri ile beyinlerini yıkadıkları Türk çocuklarını kullanarak bir milliyetçilik furyası başlatır. Dış basında Abdülhamid Han hakkında asılsız haberler çıkar ve onun bir diktatör olduğu söylenir. Ülkedeki tüm muhalif kişiler İttihat ve Terakki Fırkası adı altında birleştirilerek, ordu başında görev yapan subaylar milliyetçilik bahane edilerek bu harekete çekilir.

Tüm bunların yanında inanılmaz bir iftira, hakaret ve baskı ile yıldırılmak istenen 2. Abdülhamid pes etmeyince askeri bir darbe ile tahtından indirilerek, İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları tarafından yönetime el konulur. Yönetime el koyan İttihat ve Terakki ilk icraat olarak 2. Abdülhamid Han'ın mallarını millileştirir. Yani şahsa ait olan mallara el konulur. Bu mallar arasında Ortadoğu petrolleri de yer almaktadır. Ülke toprağı haline dönüşen bu topraklar 3. dünya savaşı sonucunda kaybedildiği için doğal olarak kazanan ülkenin malı olmuştur. Halbuki 2. Abdülhamid'in bu petrol yataklarını şahsına geçirmesindeki asıl sebep bu bölgelerin Kaybedilse dahi şahıs malı olduğu için alım ve satımında kendisinden izin alınması gerekeceğiydi.

Osmanlıya en büyük ihaneti yapan İttihat ve Terakki Fırkası üyeleri bir maharete daha imza atarak bu toprakların Yahudilerin eline geçişindeki kolaylığı sağlamıştır.